2 Eylül 2014

Evlilik nedeniyle iş akdinin feshinde ihbar tazminatı

Y9HDEsas : 2007/41150Karar : 2009/6661Tarih : 12.03.2009İHBAR TAZMİNATI
İŞ SÖZLEŞMESİNİN EMEKLİLİK ASKERLİK EVLİLİK NEDENİYLE SONA ERMESİNDE İŞÇİ VE İŞVERENİN İHBAR TAZMİNATI İSTEYEMEYECEĞİ
İŞE İADE DAVASI ÖNCESİ İHBAR ÖNELİ VERİLMİŞ OLMASININ İŞE İADE SONRASI FESİHTE VERİLMESİ GEREKEN İHBAR ÖNELİNİ ORTADAN KALDIRMAYACAĞI
İHBAR TAZMİNATININ BÖLÜNEMEYECEĞİ
İhbar tazminatı, belirsiz süreli iş sözleşmesini haklı bir nedeni olmaksızın ve usulüne uygun bildirim öneli tanımadan fesheden tarafın, karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminattır. Buna göre, öncelikle iş sözleşmesinin Kanunun 24 ve 25. madde yazılı olan nedenlere dayanmaksızın feshedilmiş olması ve Kanunun 17. maddesinde belirtilen şekilde usulüne uygun olarak ihbar öneli tanınmamış olması halinde ihbar tazminatı söz konusu olacaktır. Yine haklı fesih nedenine rağmen işçi ya da işverenin 26. maddede öngörülen hak düşürücü süre içinde fesih yoluna gitmemeleri halinde sonraki fesihlerde karşı tarafa ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğü doğacaktır.

İhbar tazminatı iş sözleşmesini fesheden tarafın karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminat olduğu için, iş sözleşmesini fesheden tarafın feshi haklı bir nedene dayansa dahi, ihbar tazminatına hak kazanması mümkün olmaz. Yine, işçinin 1475 sayılı yasanın 14. maddesi hükümleri uyarınca emeklilik,muvazzaf askerlik, evlilik gibi nedenlerle iş sözleşmesini feshetmesi durumunda ihbar tazminatı talep hakkı bulunmamaktadır. Anılan fesihlerde işveren de ihbar tazminatı talep edemez.

İşçinin açmış olduğu işe iade davası sonunda, daha önce ihbar öneli tanınmış olan feshin geçersizliğinin tespit edilmesi, kararın kesinleşmesi ve işçinin işe başlamak için başvurması halinde, işçiye tanınmış olan önceki ihbar önelinin bir değeri olmaz, işçinin işe başlatılmaması halinde işe başlatmama tarihi fesih tarihi olduğundan, belirtilen fesih tarihine göre ihbar tazminatının ödenmesi gerekir. Geçersiz sayılan fesihte kullandırılan ihbar önelinin işe başlatmama suretiyle gerçekleşen feshe bir etkisi düşünülemez. Ancak, geçersiz sayılan fesih sebebiyle işçiye ihbar önellerine ait ücretin peşin olarak ödenmiş olması halinde yapılan bu ödeme, 4857 sayılı İş Kanununun 21. maddesi hükmüne uygun olarak işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süreye ait ücret alacaklarından mahsup edilir. Böyle bir indirim yapılmamışsa, geçersiz sayılan fesihte ödenen ihbar tazminatı, en son işe başlatmama sebebiyle gerçekleşen feshe göre hak kazanılan ihbar tazminatından faizsiz olarak mahsup edilmelidir.

İhbar tazminatının bölünemeyeceği gerek yasa gerek kökleşmiş içtihatların getirmiş olduğu bir ilke olup ihbar tazminatı talebinin kabulü gerekirken yazılı şekilde reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
DAVA VE KARAR:
Davacı, ihbar tazminatının ödetilmesine  karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, isteği reddetmiştir.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ş.Özmen  tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ KARARI:İhbar tazminatı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık söz konudur.

İş sözleşmesi, taraflara sürekli olarak borç yükleyen bir özel hukuk sözleşmesi olsa da, taraflardan herhangi birinin iş sözleşmesini bozmak için karşı tarafa yönelttiği irade açıklamasına  ilişkiyi sona erdirmesi mümkündür.

Fesih hakkı, iş sözleşmesini derhal veya belirli bir sürenin geçmesiyle ortadan kaldırabilme yetkisi veren bozucu yenilik doğuran ve karşı tarafa yöneltilmesi gereken bir haktır.

Maddede düzenlenen bildirimli fesih belirsiz süreli iş sözleşmeleri için söz konusudur. Başka bir anlatımla belirli süreli iş sözleşmelerinde fesheden tarafın karşı tarafa bildirimde bulunarak önel tanıması gerekmez.

İşçinin, belirli süreli iş sözleşmesiyle tam süreli kısmi süreli olarak ya da çağrı üzerine hatta takım sözleşmesiyle çalışması arasında, bildirim öneli tanınması gerekliliği yönünden bir fark bulunmamaktadır. Ancak deneme süreli iş sözleşmesinde karşı tarafa bildirim öneli tanınmasına gerek yoktur.

Fesih bildirimi, bir yenilik doğuran hak niteliğini taşıdığından ve karşı tarafın hukuki alanını etkilediğinden açık ve belirgin biçimde yapılmalıdır. Yine aynı nedenle kural olarak şarta bağlı fesih bildirimi geçerli değildir.

Fesih bildiriminde “fesih” sözcüğünün bulunması gerekmez. Fesih iradesini ortaya koyan ifadelerle eylemli olarak işe devam etmeme hali birleşirse bunun fesih anlamına geldiği kabul edilmelidir. Bazen fesih işverenin olumsuz bir eylemi şeklinde de ortaya çıkabilir. İşçinin işe alınmaması, otomatik geçiş kartına el konulması buna örnek olarak verilebilir. Dairemizce, işverenin tek taraflı olarak ücretsiz izin uygulamasına gitmesi halinde, bunu kabul etmeyen işçi yönünden uygulama, işverenin feshi olarak değerlendirilmektedir. 

Mevsimlik ya da vizeli yönünden ise, askı süresinin bitiminde veya mevsim başlangıcında işçinin işe çağırılmaması, Dairemizce işverenin feshi olarak değerlendirilmektedir (Yargıtay 9.HD. 18.4.2006 gün 2006/4823 E, 2006/10605 K.).

Fesih bildiriminin yazılı olarak yapılması, 4857 sayılı İş Kanununun 109. maddesinin bir sonucudur. Ancak yazılı şekil şartı, geçerlilik koşulu olmayıp ispat şartıdır.

Fesih bildirimi karşı tarafa ulaştığı anda sonuçlarını doğurur. Ulaşma, muhatabın hakimiyet alanına girdiği andır.

Fesih bildirimi karşı tarafa ulaşması ile sonuçlarını doğurur ve bundan tek taraflı olarak dönülemez. Dairemizce, daha önce verilen kararlarda, derhal yapılan fesihlerde henüz ihbar tazminatı ödenmemişken ve yine ihbar öneli içinde işçinin emeklilik başvurusu hali, işçinin emeklilik suretiyle feshi olarak değerlendirilmekteydi. Bu halde işçi ihbar tazminatına hak kazanamaz ise de, kamu kurumları bakımından kıdem tazminatı hesabında   daha önce borçlanmış olduğu askerlik süresinin dikkate alınması gerekmekteydi. Kamu kurumu işyerleri bakımından askerlik borçlanmasının kıdem tazminatına yansıtılması noktasında işçi lehine olarak değerlendirilebilecek bu husus, işçinin ihbar tazminatına hak kazanamaması yönüyle  de işçinin aleyhinedir.

Dairemizin, derhal feshin ardından önel içinde işçinin emeklilik için dilekçe vermesi halinde feshin işçi tarafından gerçekleştirildiği görüşü, işe iadeyle ilgili iş güvencesi hükümleri de dikkate alındığında 4857 sayılı İş Kanunun sistematiğine uygun düşmemektedir. Gerçekten açıklanan çözüm tarzında işveren feshi yerine işçinin emeklilik sebebiyle feshine değer verildiğinden,  işçi iş güvencesinden de mahrum kalmaktadır. Bu nedenle, işverenin derhal feshinin ardından, işçinin ihbar tazminatı ödenmediği bir anda yaşlılık aylığı için tahsiste bulunmasının işveren feshini ortadan kaldırmayacağı düşünülmektedir. Dairemizce, konunun bütün yönleriyle ve yeniden değerlendirilmesi sonucu,  işverence yapılan feshin ardından ve henüz ihbar tazminatı ödenmediği bir sırada işçinin emeklilik için başvurusunun işçinin emeklilik sebebiyle feshi anlamına gelmeyeceği sonucuna varılmıştır.

Dairemizin 2008 yılında vermiş olduğu kararlar bu doğrultudadır (Yargıtay 9.HD.26.6.2008 gün 2007/ 24004 E, 2008/ 17671 K.) .   

Bildirim sürelerine ilişkin 4857 sayılı İş Kanununun  17. maddesindeki kurallar nispi emredici niteliktedir. Taraflarca bildirim süreleri ortadan kaldırılamaz ya da azaltılamaz. Ancak, sürelerin sözleşme ile arttırılabileceği Kanunda düzenlenmiştir.

Bildirim önellerinin arttırılabileceği yasada belirtilmiş olmakla birlikte bir üst sınır öngörülmemiştir. Dairemiz tarafından, üst sınırı hakimin belirlemesi gerektiği kabul edilmektedir  (Yargıtay 9.HD. 21.3.2006 gün 2006/109 E. 200 6/ 7052 K.). Üst sınırın en çok ihbar ve kötüniyet tazminatlarının toplamı kadar olabileceği belirtilmelidir (Yargıtay 9.HD. 14.7.2008 gün 2007/ 24490 E, 2008/ 20203 K.).

İhbar tazminatı, belirsiz süreli iş sözleşmesini haklı bir nedeni olmaksızın ve usulüne uygun bildirim öneli tanımadan fesheden tarafın, karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminattır. Buna göre, öncelikle iş sözleşmesinin Kanunun 24 ve 25. madde yazılı olan nedenlere dayanmaksızın feshedilmiş olması ve Kanunun 17. maddesinde belirtilen şekilde usulüne uygun olarak ihbar öneli tanınmamış olması halinde ihbar tazminatı söz konusu olacaktır. Yine haklı fesih nedenine rağmen işçi ya da işverenin 26. maddede öngörülen hak düşürücü süre içinde fesih yoluna gitmemeleri halinde sonraki fesihlerde karşı tarafa ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğü doğacaktır.

İhbar tazminatı iş sözleşmesini fesheden tarafın karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminat olduğu için, iş sözleşmesini fesheden tarafın feshi haklı bir nedene dayansa dahi, ihbar tazminatına hak kazanması mümkün olmaz. Yine, işçinin 1475 sayılı yasanın 14. maddesi hükümleri uyarınca emeklilik, muvazzaf askerlik, evlilik gibi nedenlerle iş sözleşmesini feshetmesi durumunda ihbar tazminatı talep hakkı bulunmamaktadır. Anılan fesihlerde işveren de ihbar tazminatı  talep edemez.

İşçinin açmış  olduğu işe iade davası sonunda, daha önce ihbar öneli tanınmış  olan feshin geçersizliğinin tespit edilmesi, kararın kesinleşmesi ve işçinin işe başlamak için başvurması halinde, işçiye tanınmış olan önceki  ihbar  önelinin bir değeri  olmaz.  İşçinin işe başlatılmaması halinde işe başlatmama tarihi fesih  tarihi olduğundan, belirtilen fesih tarihine göre ihbar tazminatının ödenmesi gerekir. Geçersiz sayılan fesihte kullandırılan ihbar önelinin işe başlatmama suretiyle gerçekleşen feshe bir etkisi düşünülemez. Ancak, geçersiz sayılan fesih sebebiyle işçiye ihbar önellerine ait  ücretin  peşin  olarak  ödenmiş  olması halinde yapılan bu  ödeme, 4857 sayılı İş Kanununun  21. maddesi hükmüne uygun  olarak işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süreye ait ücret alacaklarından mahsup edilir. Böyle bir indirim yapılmamışsa, geçersiz sayılan fesihte ödenen ihbar tazminatı, en son işe başlatmama  sebebiyle gerçekleşen feshe göre hak kazanılan ihbar tazminatından faizsiz olarak mahsup edilmelidir.

İhbar tazminatının miktarı “bildirim süresine ait ücret” olarak Kanunda belirlenmiştir. Buna göre ihbar tazminatı, yasadan doğan götürü tazminat olarak nitelendirilebilir. Bu niteliği itibarıyla B.K. 125. maddesine göre 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

İhbar tazminatının hesabında Kanunun 32. maddesinde yazılı olan ücrete ek olarak işçiye sağlanmış para veya para ile ölçülebilir menfaatler de dikkate alınır. Ücret dışında kalan parasal hakların bir yılda yapılan ödemeler toplamının 365’ e bölünmesi suretiyle bir günlük ücrete eklenmesi gereken tutar belirlenir.

Somut olayda iş sözleşmesinin işveren tarafından feshi açıktır. Bildirimli fesihteki ihbar süresi tam olarak kullandırılmamıştır. İşçinin de tahsis talebinin kabul edilmediği açıktır. İhbar tazminatının bölünemeyeceği gerek yasa gerek kökleşmiş içtihatların getirmiş olduğu bir ilke olup ihbar tazminatı talebinin kabulü gerekirken yazılı şekilde reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ:
 Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.Y9HD 12.03.2009 E.2007/41150 - K.2009/6661

1 Eylül 2014

Geçit Hakkı İstemli Davalarda Yargılama Giderleri ve Vekalet Ücreti

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi
29.03.2013 Tarih 20143/2892 E. 2013/4840 sayılı Kararı 



GEÇİT HAKKI KURULMASINI İSTEMİ
YARGILAMA GİDERLERİNİN DAVACILAR ÜZERİNDE BIRAKILMASI ZORUNLULUĞU
TESİS EDİLEN GEÇİDİN TAŞINMAZ YARARINA KURULMASI GEREĞİ
DAVACILAR YARARINA VEKALET ÜCRETİ TAKDİRİNİN HATALI OLMASI



Özet: GEÇİT HAKKI VERİLMESİNE İLİŞKİN DAVALARDA, BU HAK TAŞINMAZ LEH VE ALEYHİNE KURULUR. AYRICA, DAVANIN NİTELİĞİ GEREĞİ YARGILAMA GİDERLERİNİN DAVACILAR ÜZERİNDE BIRAKILMASI GEREKİR. SOMUT OLAYDA, TESİS EDİLEN GEÇİDİN .. PARSEL SAYILI TAŞINMAZ YARARINA KURULMASI GEREKİRKEN DAVACILAR LEHİNE TESİS EDİLMESİ VE DAVACILAR TARAFINDAN YAPILAN YARGILAMA GİDERLERİNİN DAVALILARDAN TAHSİLİ İLE DAVACILAR YARARINA VEKALET ÜCRETİ TAKTİRİ DOĞRU GÖRÜLMEMİŞ, BU NEDENLE KARARIN BOZULMASI GEREKMİŞTİR.



DAVA: Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 29.09.2009 gününde verilen dilekçe ile geçit hakkı kurulması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 22.05.2012 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.

KARAR: Davacılar, 180 parsel sayılı taşınmazları yararına davalılara ait 485 parsel sayılı taşınmazdan geçit hakkı kurulmasını istemişlerdir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-) Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre davalılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazları yerinde görülmemiş ve reddi gerekmiştir.

2-) Geçit hakkı verilmesine ilişkin davalarda, bu hak taşınmaz leh ve aleyhine kurulur. Ayrıca, davanın niteliği gereği yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılması gerekir. Somut olayda, tesis edilen geçidin 180 parsel sayılı taşınmaz yararına kurulması gerekirken davacılar lehine tesis edilmesi ve davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin davalılardan tahsili ile davacılar yararına vekalet ücreti taktiri doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 29.03.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Geçit Hakkı - Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 20.06.2012 tarih 2012/7923 E. 2012/8760 K.


Yargıtay 14. Hukuk DairesiEsas : 2012/7923Karar : 2012/8760Tarih : 20.06.2012GEÇİT HAKKI
YARARINA GEÇİT HAKKI KURULACAK TAŞINMAZ ( Hakim Gayrımenkul )
ALEYHİNE GEÇİT HAKKI KURULACAK TAŞINMAZ ( Hadim Gayrımenkul )

Yararına geçit kurulacak taşınmazın tapuda kayıtlı niteliği ve kullanım amacı nazara alınarak özellikle tarım alanlarında, nihayet bir tarım aracının geçeceği genişlikte (emsaline göre 2,5-3 m.) geçit hakkı tesisine karar vermek gerekir. Bu genişliği aşan bir yol verilecekse, gerekçesi kararda dayanakları ile birlikte gösterilmelidir.

Geçit davalarında uygulanan fedakakarlığın denkleştirilmesi ilkesi gereğince yüzölçümü daha büyük olan parsellerden geçit kurulması;
ayrıca aleyhine geçit kurulan parsellerin ekonomik kullanım bütünlüğünün de bozulmaması gerekir.

Mahkemece, aleyhine geçit kurulan taşınmazların ekonomik bütünlüğünü bozacak şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
DAVA VE KARAR:
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 17/08/2010 gününde verilen dilekçe ile geçit hakkı istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın dahili davalılar İskender Tokan, Fatma Çiçek Türedi, Turgut Gönen yönünden kabulüne dair verilen 22/03/2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi dahili davalılar İskender Tokan, Fatma Çiçek Türedi, Turgut Gönen tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ KARARI:
Dava, Türk Medeni Kanununun 747. maddesi gereğince geçit hakkı kurulması istemine ilişkindir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacıya ait 35 parsel sayılı taşınmaz yararına, 31, 32, 33 ve 71 parsel sayılı taşınmazlar üzerinden 29.09.2011 tarihli fen bilirkişi rapor ve krokisinde üçüncü alternatif olarak gösterilen seçenekten geçit hakkı kurulmasına karar verilmiştir.
Hükmü, dahili davalılar İskender Tokan,Fatma Çiçek Türedi, Turgut Gönen temyiz etmiştir.

Ülkemizde arazi düzenlenmesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın yol ihtiyacına cevap verilmemesi geçit davalarının nedenidir. Geçit hakkı verilmesiyle genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunsa bile bu yol ile ihtiyacı karşılanamayan taşınmazın genel yolla kesintisiz bağlantısı sağlanır. Uygulama ve doktrinde genellikle bunlardan ilkine“mutlak geçit ihtiyacı” veya “geçit yoksunluğu”, ikincisine de “nispi geçit ihtiyacı” ya da “geçit yetersizliği”denilmektedir.

Türk Medeni Kanununun 747/2 maddesi gereğince geçit isteği, önceki mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun komşuya, bu şekilde ihtiyacın karşılanmaması halinde geçit tesisinden en az zarar görecek olana yöneltilmelidir. Zira geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir.
Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının sübjektif arzularına göre değil, objektif esaslara uygun olarak belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakârlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.

Uygun güzergâh saptanırken önemle üzerinde durulması gereken diğer bir yön ise, aleyhine geçit kurulan taşınmaz veya taşınmazların kullanım şekli ve bütünlüğünün bozulmamasıdır. Şayet başka türlü geçit tesisi olanaklı değil ise bunun gerekçesi kararda açıkça gösterilmelidir.

Yararına geçit kurulacak taşınmazın tapuda kayıtlı niteliği ve kullanım amacı nazara alınarak özellikle tarım alanlarında, nihayet bir tarım aracının geçeceği genişlikte (emsaline göre 2,5-3 m.) geçit hakkı tesisine karar vermek gerekir. Bu genişliği aşan bir yol verilecekse, gerekçesi kararda dayanakları ile birlikte gösterilmelidir.

Saptanan geçit nedeniyle yükümlü taşınmaz malikine ödenmesi gereken bedel taşınmazın niteliği gözetilerek uzman bilirkişiler aracılığı ile objektif kıstaslar esas alınarak belirlenmelidir. Saptanacak bedel de hükümden önce depo ettirilmelidir.
Hemen belirtmek gerekir ki, bedelin saptanmasından sonra hüküm tarihine kadar taşınmazın değerinde önemli derecede değişim yaratabilecek uzunca bir süre geçmiş veya bedel tespitinden sonra yörede taşınmazın değerini artıracak değişiklikler meydana gelmiş olabilir. Bu gibi durumlarda mülkiyet hakkı kısıtlanan taşınmaz malikinin mağduriyetine neden olmamak ve diğer tarafın hakkın kötüye kullanılması sonucunu doğuracak olası davranışlarını önlemek için hüküm tarihine yakın yeni bir değer tespiti yapılmalıdır.

Somut olayda, aleyhine geçit kurulan taşınmazlardan 33 ve 71 parsel sayılı taşınmazların maliki Fatma Çiçek Türedi bu iki taşınmazı zeminde bir bütün olarak kullandığını belirtmiş, yine aleyhine geçit kurulan parsellerden 31 parsel sayılı taşınmazın maliki Turgut Gönen`in dosya içerisindeki tapu kayıtlarına göre 32 sayılı parselde de paylı malik olduğu anlaşılmıştır.

Geçit davalarında uygulanan fedakakarlığın denkleştirilmesi ilkesi gereğince yüzölçümü daha büyük olan parsellerden geçit kurulması ayrıca aleyhine geçit kurulan parsellerin ekonomik kullanım bütünlüğünün de bozulmaması gerekir. Mahkemece, aleyhine geçit kurulan taşınmazların ekonomik bütünlüğünü bozacak şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır

Bu durumda mahkemece, öncelikle 33 sayılı parselin güneydoğu köşesinden geçilerek, 71 sayılı parselin doğusundan 47 sayılı parsele ulaşılarak, 47 sayılı parselin de kuzeyinden geçilerek batıdaki genel yola ulaşacak şekilde parseller bölünmeksizin geçit kurulmasının mümkün olup olmadığı araştırılmalı, bu konuda bilirkişilerden ek rapor alınmalı gerekirse taşınmazlar başında yeniden keşif yapılmalı, mümkün değil ise yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda alternatifler belirlenmelidir.

Mahkemece, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. 

SONUÇ:

Yukarıda açıklanan nedenlerle dahili davalılar İskender Tokan, Fatma Çiçek Türedi, Turgut Gönen`in temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), oybirliği ile karar verildi.
Y14HD 20.06.2012 E.2012/7923 - K.2012/8760

Kesin Süreye ilişkin Yargıtay 14. HD'nin 05.07.2012 tarih 2012/8279 E. 2012/9221 K.

YARGITAY


Yargıtay 14. Hukuk DairesiEsas : 2012/8279Karar : 2012/9221Tarih : 05.07.2012GEÇİT BEDELİNİN ÖDENMEMESİ ( Kesin Süre Verilirken Usulsüzlük )
KESİN SÜRE VERİLİRKEN USULSÜZ YAPILMASI ( Geçit Hakkı Bedeli Sebebiyle )
BİLİRKİŞİ RAPORUNDAKİ ÇELİŞİK TESBİTE DAYALI OLARAK KESİN SÜRE VERİLMESİ

TMK 747
Türk Medeni Kanununun 747. maddesi gereğince geçit hakkı kurulması isteğine ilişkin davada,
Mahkemece, kesin süreye uyulmaması nedeni ile davanın reddine karar verilmiş ise de:

Bilirkişi raporundaki bu çelişki giderilmeden davacıya geçit bedelinin depo edilmesi için kesin süre verilmesi doğru olmamış, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
DAVA VE KARAR:

Davacılar tarafından, davalılar aleyhine 27.06.2012 gününde verilen dilekçe ile geçit irtifakı kurulması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; 

Davanın reddine dair verilen 03.04.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ KARARI:Dava, Türk Medeni Kanununun 747. maddesi gereğince geçit hakkı kurulması isteğine ilişkindir.

Davalılar, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, kesin süreye uyulmaması nedeni ile davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.

6100 sayılı HMK’nun 90. maddesi gereğince; 
Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.

Aynı yasanın 94.maddesi gereğince; 
Kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.

Kanun ya da hakim tarafından tayin edilmiş olan kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlem bazen davanın kaybedilmesi sonuçlarını da doğurmaktadır. Davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.

Bu nedenle de hakim tarafından kesin süre verilirken;

1-Kesin süreye konu işlemin gerekli ve tarafların yerine getirebileceği bir işlem olması,

2-Verilen sürenin işlemin yapılması için yeterli ve makul bir süre olması, duruşma gününe kadar kesin süre nedeniyle yapılacak işlem sonrası başka bir işleme gerek yok ise bu sürenin takip eden duruşma gününe kadar verilmesi,

3-Yapılması gereken iş veya işlemler birer birer, varsa masraflarının da miktarıyla birlikte açıkça gösterilmesi,

4-Sürenin kesin olduğu ve sonuçlarının tarafa açıklanması zorunludur.

Somut olayda; kabul edilen toplam 9.969,94 TL geçit bedelinin kalan 2.518,94 TL`sinin yatırılması konusunda davacı tarafa iki kez kesin süre verilmiş ise de bu miktarın tespit edildiği 21.12.2011 tarihli bilirkişi heyeti raporunda bu bedelin ne şekilde belirlendiği açık olarak ortaya konulmamıştır. 

Toplam geçit bedeli bu raporda 9.696,94 TL olarak belirlendiği halde bir alt satırda 9 ve 6 rakamlarının yer değiştirerek 9.969,94 TL olarak geçirildiği ve bu şekilde maddi hataya dayalı olarak gösterilen bedelin mahkemece geçit bedeli olarak depo edilmesi konusunda davacıya kesin süre verildiği anlaşılmaktadır. 

Bilirkişi raporundaki bu çelişki giderilmeden davacıya geçit bedelinin depo edilmesi için kesin süre verilmesi doğru olmamış, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ:
 Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA ), oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 05.07.2012 E. 2012/8279 - K.2012/9221

Translate