10 Nisan 2012

Müşterek sebeple reddedilen davada vekalet ücreti

12 Mayıs 2011 Tarihli Resmi Gazete



Sayı: 27932

Yargıtay 9. Hukuk Dairesinden:


YARGITAY İLAMI

Esas No : 2011/7239

Karar No : 2011/8281

Mahkemesi : Ankara 10. İş Mahkemesi

Tarihi : 30/06/2009

Numarası : 2008/334-2009/387

Davacı : .............. Küçük Adına Avukat Işık Derya Arat

Davalı : 1- ........... Üniversitesi Rektörlüğü adına Avukat Sakine Arık

2- ............ Güvenlik Temizlik Gıda İnş. Taah. San. Tic. Ltd. Şti. adına Avukat H. Mehtap Yararark

3- ........... İnşaat Güvenlik Gıda Temizlik Tekstil Turizm Eğitim İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. adına


Avukat H. Mehtap Yararark

Davacı, .............. Küçük ile davalılar ................ Üniversitesi Rektörlüğü, .......... Güvenlik Temizlik Gıda İnş. Taah. San. Tic. Ltd. Şti. ve ....... İnşaat Güvenlik Gıda Temizlik Tekstil Turizm Eğitim İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. arasındaki alacak davasına ilişkin Ankara 10. İş Mahkemesince verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen 30.06.2009 tarih ve 2008/334 esas, 2009/387 karar sayılı kararının Avukatlık Kanununun ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ile HUMK'nun 388, 389 maddelerine aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07.01.2011 gün ve 2010/339996 sayılı tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup dava dosyası için Tetkik Hakimi U. Ocak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

YARGITAY KARARI

Mahkemece, davacı tarafından açılan İşçilik alacaklarına ilişkin dava, hizmet alım sözleşmesi ile alan taşeron şirketlerin sözleşme sürelerinin bitmesine rağmen işçinin ihaleyi kazanan yeni şirketin çalışanı olarak ara vermeksizin hizmetine devam etmesi halinde bu durumun bir nevi işyerinin devri (iş sözleşmesinin devri gibi) kabul edilmesi nedeniyle, davacının yeni şirkette çalışmaya devam ettiği anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiştir.

Adalet Bakanlığı'nın 15.12.2010 tarihli yazısı ile kararın kanun yararına temyiz edilmesi istenmiş olup Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından anılan karar dava aynı sebeple reddedilmesine rağmen iki ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesi ve ayrıca vekalet ücretinin taraf lehine değil vekil lehine hükmedildiği gerekçeleri ile yazılı emir sonucu kanun yararına temyiz edilmiştir.

Yargılama giderlerinden sayılan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 423, Avukatlık Kanunu'nun 169 ve Avukatlık Ücret Tarifesinin 1. maddelerinde düzenlenen, ancak müstakil bir varlığı olmayan ve ait olduğu davanın konusunu teşkil eden hak ve alacağa sıkı sıkıya bağlı bulunan avukatlık ücretinin; haksız çıkan tarafa yükletilmesi gerekir. Zira, haksız davranışta bulunan bir kimsenin, bu haksız davranışının bütün sonuçlarından sorumlu tutulması hukukun genel kurallarındandır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun, yargılama giderlerinin haksız çıkan tarafa yükletilmesine ilişkin 417. maddesi bu ilkeye dayanmaktadır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 388. ve 389. maddeleri uyarınca hükmün, taraflara yönelik olarak kurulması gerekir. Kural olarak, davada haklı çıkan taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş ise vekâlet ücreti diğer yargılama giderleri gibi haksız çıkan taraftan alınarak haklı çıkan tarafa verilir. Her iki tarafın kısmen haklı kısmen haksız çıkması durumunda, her iki tarafta vekalet ücretinden sorumlu tutulacak, vekalet ücreti kabul edilen miktara göre davacı yararına, reddedilen miktara göre ise davalı yararına hüküm altına alınacaktır. (HUMK. m.416, M.417).

Vekalet ücretinin, her yıl Aralık ayında Türkiye Barolar Birliği tarafından yayımlanan ve Adalet Bakanlığı tarafından onaylanan Avukatlık Ücret Tarifesindeki hükümlere ve oranlara göre belirlenmesi gerekir.

4667 Sayılı Yasa'nın 77. maddesiyle değişik 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 164/son maddesinde dava sonunda, karar ile tarifeye dayalı olarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücretinin avukata ait olacağı belirtilmiş ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 3. maddesinde de "Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek vekalet ücreti ..." biçiminde anılan yasa hükme koşut bir düzenlemeye de yer verilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere gerek Avukatlık Yasası ve gerekse de yasaya dayalı olarak hazırlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nde yer alan düzenlemeler; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun davanın taraflarına ve hükmün kimlere yönelik olarak kurulacağına ilişkin hükümlerini kaldırıcı veya değiştirici nitelikte değildir. Aksine, hükmün ve ayrıntısı niteliğindeki yargılama giderlerinin ve yargılama giderlerine dahil bulunan vekalet ücretinin davanın tarafları hakkında kurulması gerekir. Avukatlık Yasası'ndaki, "vekalet ücreti avukata aittir" biçimindeki düzenleme hükmü kuran mahkemeye değil, vekil ile vekil edene yönelik bir kuraldır. Bu yorum ve varılan sonuç aynı maddedeki "bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez" biçimindeki düzenleme ile de doğrulanmaktadır.

Avukatlık (vekalet) ücreti Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 423/6. maddesinde açıkça belirtildiği yargılama giderlerindendir. Vekalet ücreti de, diğer yargılama giderleri gibi müstakil bir varlığı olmayan ve ait olduğu davanın konusunu teşkil eden hak ve alacağa sıkı bir surette bağlı feri haklardandır. Feri hakların sonuçlandırılması ve karara bağlanması, asıl hakkın sonuçlandırılmasına ve karar verilmesine bağlı olacaktır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 389 maddesine göre, hüküm kısmında iki tarafa yükletilen hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunluluğu tekrarlanmıştır. Bu nedenle davaların birleştirilmesi durumunda, asıl ve birleşen davaların birbirinden bağımsız, müstakil davalar olması nedeniyle hüküm kısmında her bir dava hakkında o davaya ilişkin vekalet ücretleri ve mahkeme masraflarıyla birlikte ayrı ayrı hüküm kurulması gereklidir.

Yasal, hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeni ile davanın kısmen kabul edilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım yönünden davalı yararına vekâlet ücreti takdir edilip edilmeyeceği önem kazanmaktadır. Dairemiz kararlarında fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinden yapılan indirimler sebebiyle davalı tarafın kendisini avukat ile temsil ettirmesi durumunda reddedilen kısım için davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiği ifade edilmişse de (Yargıtay 9.HD. 11.02.2010 gün 2008/17722 E, 2010/3192 K.) işçinin davasını açtığı veya ıslah yoluyla dava konusu arttırdığı aşamada mahkemece ne miktarda indirim yapılacağı bilenememektedir. Dairemizce 2011 yılı itibarıyla maktu ve nispi vekalet ücretlerinin yüksek oluşu da dikkate alınarak konunun yeniden ve etraflıca değerlendirilmesine gidilmiş ve her türlü indirimden kaynaklanan red sebebiyle davalı yararına avukatlık ücretine karar verilmesinin adaletsiz sonuçlara yol açtığı sonucuna varılmıştır. Özellikle seri davalarda indirim sebebiyle kısmen reddine karar verilen az bir miktar için dahi her bir dosyada zaman zaman işçinin alacak miktarını da aşan maktu avukatlık ücretleri ödetilmesi durumu ortaya çıkmaktadır. Yine daha önceki kararlarımızda fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinden indirim sebebiyle red vekalet ücretine hükmedilmekte ancak Borçlar Kanununun 325/son, 161/son maddeleri ile 43 ve 44. maddelerine göre ve yine 5953 sayılı Yasada öngörülen yüzde beş fazla ödemelerden yapılan indirim sebebiyle reddine karar verilen miktar için avukatlık ücretine karar verilmemekteydi. Bu durum uygulamada karışıklığa yol açtığı gibi eşitsizlik de yaratmaktadır. Konuyla ilgili olarak Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde bir kurala yer verilmediğinden Dairemizce eski görüşümüzden dönülmüş ve fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinden yapılan indirimler sebebiyle reddine karar verilen miktar bakımından kendisini vekille temsil ettirmiş olan davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilemeyeceği kabul edilmiştir.

Kısmen reddedilen miktar Borçlar Kanunu'nun 43, 44, 161/son ve 325/son maddelerinin uygulanmasından kaynaklanan indirimler sebebiyle reddine karar verilen miktar için kendisini vekille temsil ettirmiş olsa da davalı yararına vekâlet ücreti takdir edilemez.

Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 3/2 maddesine göre "Müteselsilen sorumlu olanlar aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur."

27.06.1956 gün ve 2/14 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça belirtildiği üzere; Bir tek davada aynı müddeabihin müteselsilen tahsili müteaddit davalılardan talep edilmesi ve davalılar için müşterek olan bir sebepten dolayı davanın reddolunması muvacehesinde müddeabihte ve davanın ret sebebinde vahdet bulunduğu aynı noktada toplanan müdafaanın mahkemece kabul olunduğu, şu suretle davanın reddini temin hususunda davalılar vekillerinin müşterek mesailerinin aynı neticeyi verdiği gözönünde tutularak davacıya karşı müteselsilen mesul bulunan müteaddit hakiki veya hükmi şahıslar aleyhine ikame olunan bir davanın davalılar için müşterek sebepten dolayı reddi halinde müddeabihin kıymet veya miktarı üzerinden bir vekalet ücreti tayin ve taktir edilir.

Somut olayda, dava davacının ihaleyi alan yeni şirkette çalışmaya devam etmesi nedeniyle reddedilmiştir.

Davacıya karşı birlikte sorumlu bulunan birden çok tüzel kişi aleyhine açılan bir davanın, davalılar için müşterek bir sebepten dolayı reddedilmesi nedeniyle tek vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken yazılı şekilde davalı ............ Üniversitesi Rektörlüğü ve diğer davalı şirketler için ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Diğer yandan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 388. ve 389. maddeleri uyarınca hükmün taraflara yönelik olarak kurulması gerekir. Hüküm fıkrasının 3 nolu bendinde vekalet ücretinin davalı şirketler lehine hükmedilmesi gerekirken, "...davalı şirketler vekiline..." verilmesi de hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429/2 maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeplerle kabulü ile hükmün, "sonuca etkili olmamak üzere" BOZULMASINA, kararın bir örneğinin Resmî Gazete'de yayımlanmak üzere Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na tevdiine 22.03.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.

9 Nisan 2012

Delillerin Sınırlandırılması 2

YARGITAY


7. HUKUK DAİRESİ

Tarih : 20.03.1996

Esas No : 1996/5296

Karar No : 1996/7512


BİLİRKİŞİ VE RAPORLARI

ESKİ HALE GETİRME

DAVA DİLEKÇESİNDEKİ SAİR DELİLLER İBARESİ

DURUŞMANIN HER AŞAMASINDA İLERİ SÜRÜLEN DELİLLERİN TOPLANMASI ZORUNLULUĞU

BİLİRKİŞİ BEYANLARINDA ÇELİŞKİ


ÖZET

DAVACI TARAF, SALT, MİRAS YOLUYLA GEÇEN KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI ZİLYETLİĞİNE DAYANARAK DAVA AÇMIŞ İSE DE DİLEKÇESİNDE NİTELİĞİNİ AÇIKLAMAKSIZIN SAİR DELİLLERE DE DAYANDIĞINI BELİRTMİŞTİR. HAL BÖYLE OLUNCA DAVACININ YARGILAMA AŞAMASINDA TAPU KAYDINA VE MAHKEME HÜKMÜNE DAYANMIŞ OLMASI İDDİA VE SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ OLARAK NİTELENDİRİLEMEZ. O HALDE DELİLLERİNİ HASRETMEDİĞİ BELİRLENEN DAVACININ TUTUNDUĞU DELİLLER TOPLANARAK SONUCUNA GÖRE BİR KARAR VERİLMELİDİR.


DAVA : Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; . temyiz isteğinin yasal süresinde olduğu anlaşıldı, tetkik raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği görüşüldü:

KARAR : Kadastro sırasında 153 ada 7 parsel sayılı 664 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu belirtilmek suretiyle ham toprak niteliğiyle Hazine adına tesbit edilmiştir. Davacı Fahri, miras yoluyla geçen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmış, yargılama sırasında tapu kaydına ve mahkeme kararlarına dayanmıştır. Mahkemece davanın reddine, taşınmazın tesbit gibi tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece yapılan inceleme, araştırma ve uygulama hüküm vermeye yeterli değildir. Mahkemece davacının tapu kaydına dayanması iddianın genişletilmesi olarak kabul edilerek dava reddedilmiş ise de davacı dava dilekçesinde sair delillere dayanmış olup duruşma aşamasında delillerini sınırlandırmamıştır. Bu durumda duruşmanın her aşamasında ileri sürülen delillerin toplanması zorunludur. Ayrıca, birinci ve ikinci keşiflerde yerel bilirkişi olarak dinlenen Osman çelişik beyanlarda bulunduğu halde çelişki giderilmemiş, bu kişinin beyanları ile tesbit bilirkişilerinin beyanları çeliştiği halde çelişki giderilmeden hüküm kurulmuştur. Eksik soruşturma ile hüküm kurulamaz. O halde davacının dayandığı tapu kaydı getirtilmeli, davacının tapu kayıt maliki ile miras ya da akti ilişkisi bulunup bulunmadığı saptanmalı, davacının bu kayda dayanma ve bu kayıttan yararlanma hakkı bulunduğu takdirde yapılacak keşifte tapu kaydı yerine uygulanmalı, taşınmazı kapsayıp kapsamadığı belirlenmeli, ayrıca yerel bilirkişi ve tanıklar ile tesbit bilirkişileri yeniden dinlenerek beyanları arasındaki çelişki giderilmeli, taşınmaz üzerinde davacının zilyetliği bulunup bulunmadığı, varsa hangi tarihte, ne şekilde başladığı ve sürdürüldüğü saptanmalı, sonucuna göre karar verilmelidir. Açıklandığı şekilde inceleme araştırma ve uygulama yapılmaksızın hüküm kurulması isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), 23.9.1996 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sair deliller ifadesine ilişkin Yargıtay Kararı

YARGITAY


HUKUK GENEL KURULU

Tarih : 24.01.2007

Esas No : 2007/3-29

Karar No : 2007/19

SÖZLEŞMEYE DAYALI ALACAK TALEBİ

ÖDEME SAVUNMASININ İSPATI

TANIK DELİLİ

YEMİN TEKLİF ETME HAKKI


ÖZET : DAVA, SÖZLEŞMEYE DAYALI ALACAK VE İŞSİZ KALINAN SÜRE NEDENİYLE TAZMİNAT İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. SOMUT OLAYDA; TARAFLAR ARASINDAKİ HUKUKİ İLİŞKİNİN VARLIĞI UYUŞMAZLIK KONUSU OLMAYIP, VARLIĞINI KABUL ETTİĞİ BU İLİŞKİDEN KAYNAKLANAN BORCU ÖDEME SAVUNMASINDA BULUNAN DAVALININ BU OLGUYU İSPAT YÜKÜMÜ BULUNMAKTADIR.

ALACAK MİKTARI DA NAZARA ALINDIĞINDA, DAVALININ ÖDEME SAVUNMASINI; 1086 SAYILI HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU'NUN 288, 289, 290. MADDELERİ GEREĞİNCE, KESİN DELİLLERLE VEYA ANCAK DAVACININ AÇIK MUVAFAKATİ HALİNDE TAKDİRİ DELİLLERLE, İSPATI GEREKMEKTEDİR. DAVACININ, DAVALI TANIKLARININ DİNLENMESİ KONUSUNDA AÇIK MUVAFAKATİ OLMADIĞI GİBİ, DAVALI DA TANIK BEYANI DIŞINDA YEMİN DELİLİ DAHİL BAŞKACA HİÇBİR DELİLE DAYANMAMIŞTIR. EŞ SÖYLEYİŞLE, İSPAT YÜKÜ KENDİSİNDE BULUNAN DAVALININ DAYANDIĞI TEK DELİL TANIK DELİLİ OLUP, YARGILAMA AŞAMASINDA SADECE VE AÇIKÇA TANIK DELİLİNE DAYANMIŞ; DURUŞMADA VE CEVAP DİLEKÇESİNDE BAŞKACA HİÇBİR DELİL BİLDİRMEMİŞTİR.

DURUM BÖYLE OLUNCA İSPAT YÜKÜ ÜZERİNDE BULUNAN DAVALININ YEMİN TEKLİF ETME HAKKININ VARLIĞINDAN SÖZ EDİLEMEZ VE DOLAYISIYLA DA HAKİMİN OLMAYAN BİR HAKKIN VARLIĞINI HATIRLATMASI DA DÜŞÜNÜLEMEZ. BU NEDENLE ALACAĞIN ÖDENDİĞİNİ GERÇEĞE YAKIN DİĞER DELİLERLE İSPATLAYAMAYAN DAVALIYA MAHKEMECE DE TAMAMLAYICI YEMİN TEKLİF EDİLMESİNE OLANAK BULUNMADIĞI" GEREKÇESİYLE ÖNCEKİ KARARDA DİRENİLMESİ İSABETLİ BULUNMUŞTUR.


DAVA : Taraflar arasındaki alacak-tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yerköy Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 02.02.2006 gün ve 2005/295-2006/40 sayılı kararın incelenmesi Davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 02.05.2006 gün ve 2006/3635-5445 sayılı ilamı ile;

( ... Davacı vekili dilekçesinde, müvekkilinin davalının hayvanlarını güttüğünü, ancak çobanlık ücretini tahsil edemediğini beyan ederek, 3.250.000.000 lira alacağın, yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı savunmasında, davacıya ücretini ödediğini ve herhangi bir borcunun kalmadığını ifade etmiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabul, kısmen reddine karar verilmiştir.

MK. m.6 gereğince, "Kural olarak, herkes iddiasını ispat etmekle mükellefdir. Dava konusu olayda, davalı davacı ile aralarındaki hukuki ilişkiyi kabul edip, borcunu ödediğini iddia ettiğine göre, ispat yükü davalı tarafa ait olacaktır.

Öyle ise, mahkemece, ispat yükü kendisine düşen davalı tarafa, yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak, yaptırtılacak yeminin sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, sözleşmeye dayalı alacak ve işsiz kalınan süre nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.

Davacı, davalı ile aralarında sözlü olarak akdettikleri koyun gütme sözleşmesine dayanarak 1.666.00 YTL alacak, işsiz kalınan günler bedeli 1.335,00 YTL tazminat ve ayrıca elden verdiği 250,00 YTL olmak üzere 3.251, 00 YTL talep etmektedir.

Davalı taraflar arasındaki hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş; ancak ödeme iddiasında bulunmuştur.

Böylece davacının davalı yanında hizmet akdi ile çoban olarak çalıştığı uyuşmazlık konusu değildir.

Davalının savunmasına konu ettiği ödeme olgusu uyuşmazlığın temelini oluşturmaktadır.

Mahkemece davacı taleplerinden sözleşmeye dayalı alacak ve bir aylık işsizlik tazminatı karşılığı 1.650.00 YTL'lik bölüm kabul edilmiş; diğer kalemler reddedilmiştir. Reddedilen kalemlere yönelik davacının temyizi bulunmamaktadır.

Davalının kabul edilen kısma yönelik temyizi üzerine de Özel Dairece ispat yükü davalıda olduğundan davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılmadan hüküm kurulmasının yerinde olmadığına işaretle hüküm bozulmuştur.

Mahkemece; "ispat yükü kendisinde bulunan davalı yanın yemin deliline dayanmadığı, sadece tanık deliline dayanarak başkaca delil de bildirmediği, toplam 3251 YTL alacak miktarı dikkate alındığında HUMK.nun 288. maddesi gereğince ödeme iddiasının kesin delillerle veya davalının açık muvafakati halinde takdiri delil olan tanık delili ile ispat edilmesi gerektiği, davacının paranın ödenmesi hususunda tanık dinlenmesine muvafakat etmediği, davalının yargılama aşmasında yemin deliline başvurduğunu mahkemede ileri sürmediği gibi cevap dilekçesinde de yemin deliline başvurmadığı, bu durumda davalının yemin deliline başvurmaması nedeniyle karşı tarafa yemin teklif etme hakkı bulunmadığı, takdiri delil olan tanık delili ile alacağın ödendiğini davacının tanık dinlenmesine muvafakat etmemesi nedeniyle ve ayrıca gerçeğe yakın diğer delilerle ispatlayamayan davalıya mahkemece de tamamlayıcı yemin teklif edilmesine olanak bulunmadığı" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Hükmü temyize davalı getirmektedir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi kabul eden ancak ödeme iddiasında bulunan davalı yanın açıkça yemin deliline dayanmayarak sadece tanık deliline dayanması karşısında ödeme konusunda yemin teklif etme olanağının bulunup bulunmadığı, dolayısıyla mahkemece bu hakkın varlığının hatırlatılması gerekip gerekmediği, noktasındadır.

İlkin, yemin delilinin hukuki niteliğinin irdelenmesinde yarar vardır;

Medeni Usul Hukukumuzda yemin delili kesin delil niteliğinde olup; uygulama ve öğreti de iki başlık halinde ele alınmaktadır. Bunlardan birisi taraf yemini ( Kati yemin ), diğeri de resen yemin ( hakimin teklif ettiği yemin )'dir.

Kati yemin, ispat yükü kendisine düşen tarafın davanın halline etkili bir vakıanın ispatı için diğer tarafa teklif ettiği yemin olup, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 344 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Yemin teklif edecek taraf, ispat yükü kendisine düşen fakat iddiasını veya savunmasını ispat edememiş olan taraftır.

Hakimin teklif ettiği yemin ise 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 356. maddesinde düzenlenmiş olup; maddede yer alan "iddia olunan hususun kesin delillerle ispat edilememiş olması" ve "iddia olunan hususun ispatı için gösterilen delillerin hüküm verilebilecek derecede hakimi ikna edememesi" koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği kabul edilmektedir.

Hemen burada tarafların delillerini bildirmeleri ile ilgili yasal düzenlemeler üzerinde de durulmalıdır. Bu cümleden olarak;

Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri ve delillerin nelerden ibaret olduğunu belirtmesi gereği 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 179/3'te belirtilmiş; 180. maddede de konuyla ilgili takip eden işlemler düzenleme altına alınmıştır.

Yine, Aynı Kanunun 195 ve devamı maddelerinde esasa cevap düzenlenmiş olup; davalının varsa karşı delillerini bildirmesi gereği, 200. maddede 179. ve 180. maddelere atıfla açıkça belirtilmiştir.

Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, mahkemece yemin teklif etme hakkının hatırlatılması ancak ispat yükü kendisine düşen tarafın yemin deliline başvuru hakkının varlığı ile mümkündür. Yasal olarak kullanılma hakkı bulunmayan bir hakkın varlığının mahkemece hatırlatılması da düşünülemez. Yemin deliline dayanılabilmesi de ancak, ya tarafların delil listelerinde açıkça bu delile dayanmaları veya davacının dava dilekçesinde, davalının da cevap dilekçesinde yemin deliline dayanmaları veyahutta uygulamada kabul edildiği şekliyle sair deliller ifadesine yer vermeleri ile olanaklıdır.

Somut olayda; taraflar arasındaki hukuki ilişkinin varlığı uyuşmazlık konusu olmayıp, varlığını kabul ettiği bu ilişkiden kaynaklanan borcu ödeme savunmasında bulunan davalının bu olguyu ispat yükümü bulunmaktadır.

Alacak miktarı da nazara alındığında, davalının ödeme savunmasını; 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 288, 289, 290. maddeleri gereğince, kesin delillerle veya ancak davacının açık muvafakati halinde takdiri delillerle, ispatı gerekmektedir. Davacının, davalı tanıklarının dinlenmesi konusunda açık muvafakati olmadığı gibi, davalı da tanık beyanı dışında yemin delili dahil başkaca hiçbir delile dayanmamıştır. Eş söyleyişle, ispat yükü kendisinde bulunan davalının dayandığı tek delil tanık delili olup, yargılama aşamasında sadece ve açıkça tanık deliline dayanmış; duruşmada ve cevap dilekçesinde başkaca hiçbir delil bildirmemiştir.

Durum böyle olunca ispat yükü üzerinde bulunan davalının yemin teklif etme hakkının varlığından söz edilemez ve dolayısıyla da hakimin olmayan bir hakkın varlığını hatırlatması da düşünülemez.

Sonuçta; Mahkemenin yukarıda açıklanan olgulara ve yasal gerekçelere dayanan direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

Ne var ki; hükmedilen miktarın yerindeliğine yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenmemiştir.

Bu hususlara ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı DİRENME KARARI UYGUN OLUP, hükmedilen miktarın yerindeliğine yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 3.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 24.01.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Temyiz Hükümlerine İlişikn Geçici Madde 3


6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Geçici Madde 3 - (Ek madde: 31/03/2011-6217 S.K 30 mad.)


(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.



Vekalet Ücretine ayrıca KDV eklenemeyeceği


YARGITAY


HUKUK GENEL KURULU


Tarih : 28.04.2004

Esas No : 2004/12-232

Karar No : 2004/243



VEKALET ÜCRETİ

KATMA DEĞER VERGİSİ

ÖZET


ANAYASA'NIN 73. MADESİ, "VERGİ, RESİM, HARÇ VE BENZERİ MALİ YÜKÜMLÜLÜKLER KANUNLA KONULUR, DEĞİŞTİRİLİR VEYA KALDIRILIR "DÜZENLEMESİNİ GETİRMİŞTİR. BU NEDENLE AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ'NİN 21. MADDESİNDE MEVCUT; "BU TARİFEDE YER ALAN ÜCRETLERE 3065 SAYILI KANUN HÜKÜMLERİ GEREĞİ KATMA DEĞER VERGİSİ AYRICA İLAVE EDİLİR" ŞEKLİNDEKİ DÜZENLEME, ANAYASA VE AVUKATLIK YASASI 'NDAN DOĞMAYAN BİR YETKİYE İSTİNADEN YAPILDIĞI VE YASACA DÜZENLENMEDİĞİNDEN ANAYASA'NIN 73. MADDESİNE AYKIRIDIR. MAHKEMECE TARİFEYE GÖRE HESAP EDİLEN, VEKALET ÜCRETİNE KATMA DEĞER VERGİSİ AYRICA İLAVE EDİLMEMELİDİR.



Taraflar arasındaki "icra emrinin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda (Ankara Onsekizinci İcra Mahkemesi)nce davanın kabulüne dair verilen 4.4.2003 gün ve 2003/173-942 sayılı kararın incelenmesi davalı alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onikinci Hukuk Dairesi'nin 30.6.2003 gün ve 2003/12324 E. 15474 K. sayılı ilamiyle; (...4.12.2002 tarihinde geçerli olmak üzere 28.11.2002 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 21. maddesinde, tarifede öngörülen ücretlere 3065 sayılı Kanun Hükümleri uygulanıp Katma Değer Vergisinin ayrıca ilave edilmesi açıklanmıştır. Mercice tarifeye göre hükmedilecek avukatlık ücretin KDV ilavesi gerekeceğinden bu gerekliliğe uyulmayan mercii kararı isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.




Temyiz Eden : Davalı-alacaklı vekili



Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:



Dava, icra emrinin şikayet yoluyla iptali isteminden ibarettir.



Davacı-borçlu vekili; davalının, ilamların icrası yoluyla müvekkili aleyhine İcra takibine giriştiğini, takip dayanağı ilamda alacaklı yararına takdir olunan avukatlık ücretine ayrıca Katma Değer Vergisi ilave edilmesine dair bir hüküm bulunmadığı halde; borçluya tebliğ edilen icra emrinin, avukatlık ücretine eklenen 130.786.588 TL. Katma Değer Vergisinin ödenmesi ihtarını da içerdiğini ileri sürerek, icra emrinin iptaline karar verilmesini istemiştir.



Mahkemenin; "Takip dayanağı ilamda alacaklı lehine hükmedilen avukatlık ücreti dışında, Katma Değer Vergisinin tahsiline dair hüküm bulunmadığı" gerekçesiyle, "şikayetin kabulü ile, avukatlık ücretine eklenen 130.786.588 TL. Katma Değer Vergisi yönünden icra emrinin iptaline" dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.



Davacı kurumun kiracısı bulunduğu taşınmazla ilgili olarak, taraflar arasında görülen dava sonucu kira bedelinin tespiti ile birlikte, o davanın davacısı lehine, kiracı kurum aleyhine 726.592.159 TL. nispi avukatlık ücretine hükmedildiği, Katma Değer Vergisi ile ilgili bir hüküm tesis edilmediği; davalı alacaklının, anılan ilamda borçlu durumundaki kurum aleyhine icra takibi yaptığı ve hükmedilen vekalet ücretine ilave olarak 130.786.588 TL. Katma Değer Vergisi talebi üzerine görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Bu yönlerden taraflar arasında da bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.



Uyuşmazlık; Avukatlık Ücret Tarifesine göre davalı-alacaklı lehine takdir ve hükmolunan vekalet ücretine, ayrıca Katma Değer Vergisinin ilave edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.



Bilindiği üzere vekalet ücreti, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 423. maddesinde sayılan yargılama giderlerinden olup, anılan maddenin 6. bendine göre, yasa gereğince hesap ve takdiri öngörülmüştür.



Bu noktada, 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 4667 sayılı Yasa ile değişik 168. maddesinde, yargı yerlerindeki işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin asgari hadlerini gösterir tarifenin düzenlenme usulü, yetkili makam ve uygulama zamanı açıklanmış; anılan yasanın 169. maddesinde ise, haksız çıkan tarafa yükletilecek avukatlık ücretinin tarifede yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamayacağı belirtilerek, yargı merciilerince hükmedilecek avukatlık ücretinin asgari ve azami sınırları açıkça düzenlenmiştir.



Görüldüğü üzere, yasa koyucu avukatlık ücretinin dışında kalan Katma Değer Vergisinin uygulanacağına ilişkin bir düzenleme getirmemiştir.



Aksine genişletici bir yoruma gidilerek, vekalet ücretine yasaca öngörülmeyen Katma Değer Vergisinin eklenmesi, ne yasanın bütünüyle, ne de yasa koyucunun amacıyla bağdaşmayacaktır.



Yeri gelmişken belirtmelidir ki; vergi, kamu giderlerini karşılamak amacıyla yasalarla gerçek ve tüzel kişilerden mali güçlerine göre istenen bir yükümlülüktür. Vergi, belirli bir hizmetten doğrudan yararlanma karşılığı olmayıp, tüm kamu hizmetleri için yapılan giderlere ortak katılım payını ifade eder.



Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülük ise, kişilerden kimi kamu hizmetleri karşılığında yada bir hizmet karşılığı olmaksızın kamu gücüne dayanılarak alınan paralardır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin ortak özellikleri kamu gücüne dayanılarak tek taraflı iradeyle alınmaları, gerektiğinde zorla alınmaları ve bir yasayla konulmalarıdır.



Nitekim Anayasa'nın 73. maddesi, "Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır" düzenlemesini içermekte olup; Buna göre vergi yükümlülüğünün konusu, yükümlüsü, matrahı ve oranı ile, vergiden doğan ödev ve usul ilişkilerinin yasayla düzenlenmesi gerektiği kuşku ve duraksamadan uzaktır.



O halde, 4.12.2002 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 21. maddesinde mevcut; "Bu tarifede yer alan ücretlere 3065 sayılı Kanun hükümleri gereği Katma Değer Vergisi ayrıca ilave edilir" şeklindeki düzenlemenin, Anayasa ve Avukatlık Yasasından doğmayan bir yetkiye istinaden yapıldığı; eş söyleyişle, yasaca düzenlenmediğinden, Anayasanın 73. maddesi hükmüne aykırı olduğu açıktır.



Hal böyle olunca, tarifeye göre hükmedilen avukatlık ücretine Katma Değer Vergisinin ayrıca ilave edilemeyeceğini benimseyen yerel mahkeme direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yukarıda yazılı nedenlerle onanmalıdır.



Sonuç: Davalı-alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA) ve (2.200.000) lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 28.4.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.

Translate