30 Eylül 2013

PAYDAŞLIĞIN GİDERİLMESİ, BÜTÜNLEYİCİ PARÇA, SATIŞ BEDELİNDEN PAY VERME



Yargıtay 6. HDEsas : 2012/5273Karar : 2012/8499Tarih : 06.06.2012


TMK.699

Dava, bir adet taşınmazdaki paydaşlığın giderilmesi istemine ilişkindir.
Bütünleyici parçanın ( muhdesat ) arzın paydaşlarına ( ortaklarına ) değil de üçüncü şahsa ait olduğunun anlaşılması halinde bu kimseyi muhdesat sahibi olarak davaya dahil etme ve ona satış bedelinden pay verme mümkün değildir.

DAVA VE KARAR:
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı ortaklığın giderilmesi davasına dair karar, davalılardan R.Y. tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ KARARI:
Dava, bir adet taşınmazdaki paydaşlığın giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne, taşınmazdaki paydaşlığın satılarak giderilmesine karar verilmiş, hüküm davalılardan R. Y. tarafından temyiz edilmiştir.

Paydaşlığın ( ortaklığın ) satış yoluyla giderilmesine karar verilmesi halinde, dava konusu taşınmaz üzerinde bina, ağaç vs gibi bütünleyici parça ( muhdesat ) varsa bunların arzla birlikte satılması gerekir. Ancak muhdesatın bir kısım paydaşlara ( ortaklara ) ait olduğu konusunda tapuda şerh varsa veya bu hususta bütün paydaşlar ( ortaklar ) ittifak ediyorlarsa ve muhdesat arzın değerinde bir artış meydana getiriyorsa bu artışın belirlenmesi için dava tarihi itibariyle arzın ve muhdesatın değerleri ayrı, ayrı tespit edilir. Belirlenen bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri bulunur. Bulunan bu değerin ne kadarının arza ne kadarının muhdesata isabet ettiği oran kurulmak suretiyle belirlenir. Satış sonunda elde edilecek bedelin bölüştürülmesinde bu oranlar esas alınarak yapılır. Muhdesata isabet eden kısım muhdesat sahibi paydaşlara, geri kalan bedel ise payları oranında paydaşlara (ortaklara) dağıtılır.

Bütünleyici parçanın (muhdesat) arzın paydaşlarına (ortaklarına) değil de üçüncü şahsa ait olduğunun anlaşılması halinde bu kimseyi muhdesat sahibi olarak davaya dahil etme ve ona satış bedelinden pay verme mümkün değildir.

Olayımıza gelince; dava konusu 595 parsel sayılı taşınmaz üzerinde ev ve ağaç niteliğinde muhdesatlar olduğu belirlenmiştir. Muhdesatların aidiyeti konusunda tapu kaydında şerh yoktur. Muhdesatların aidiyeti konusunda şerh bulunmadığına göre, bu durumda mahkemece dava konusu taşınmaz üzerindeki muhdesatların kime ait olduğu hususunda gerekli araştırma yapılıp muhtesatın aidiyeti konusunda ittifak oluştuğu takdirde değeri tespit edildikten sonra muhdesat oranı belirlenerek bu oranın muhdesat sahibine geri kalan payın ise taraflara payları oranında verilmesi gerekirken muhdesatların oranı yapılmadan satış kararı verilmesi ve ayrıca kısıtlı olduğu anlaşılan Z. Y.`nin kısıtlanmasına ilişkin mahkeme kararı getirtilerek kısıtlı adına yapılan tebligatın yasal temsilcisi olan vasisine yapılıp yapılmadığının denetlenmesi ve taşınmazın paylı ve elbirliği mülkiyete tabi olması nedeni ile satışın ne şekilde yapılıp, hisselerin nasıl dağıtılması gerektiğine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ:
 Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün ( BOZULMASINA ), oy birliğiyle karar verildi.

17 Eylül 2013

İBRA SÖZLEŞMESİ, İŞ İLİŞKİSİNDE BORCUN İBRA YOLUYLA SONA ERMESİ, İBRANAME SAVUNMASINA İLİŞKİN YARGITAY KARARI

Y 9HD
Esas : 2010/42101
Karar : 2013/3327
Tarih : 29.01.2013
İBRA SÖZLEŞMESİ ( İş Hukukunda - Mülga ve Yürürlükteki Borçlar Kanunu Dönemlerinde )
İŞ İLİŞKİSİNDE BORCUN İBRA YOLUYLA SONA ERMESİ - ( Mülga ve Yürürlükteki Borçlar Kanunu Dönemlerinde )
İBRANAME SAVUNMASI ( İtiraz Niteliği - Yargılamanın her Aşamasında İleri Sürülebilirlik )
İK.19
BK.21, 31
TBK.132, 420
Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai, hafta tatili, bayram tatili, yıllık izin ücreti ile ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemi ile açılan davada:
Davalı vekili, davacının mazeret bildirmeksizin işi kendisinin terkettiği, bir kısım avanslar aldığı, ibraname verdiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi için:
İbra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması;

İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması;
İbra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi;
Ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması;
şarttır.

Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. 

Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu`nun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur.
İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir.

Somut olayda, karar gerekçesinde ibranamenin geçerli olup, olmadığının tartışılmaması hatalıdır.
DAVA VE KARAR:
Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai, hafta tatili, bayram tatili, yıllık izin ücreti ile ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Y. Özcan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ KARARI:
A) Davacı isteminin özeti:

B)Davalı cevabının özeti:
Davacı vekili, iş aktinin davalı işverenlik tarafından haksız feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, bayram tatili ücreti, yıllık izin ücreti ve ücret alacaklarını istemiştir.

Davalı vekili, davacının mazeret bildirmeksizin işi kendisinin terkettiği, bir kısım avanslar aldığı, ibraname verdiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
C)Yerel Mahkeme kararının özeti:

Davacının iş aktinin, davalı işveren tarafından, üretilen malların bozuk olduğu gerekçesiyle yasal bildirim sürelerine uyulmaksızın feshedildiği, davalı işverenin davacının kusurlu davranışları neticesinde hatalı mal üretildiğini kanıtlayamadığı, fazla mesai yapıldığının ve ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışıldığının kanıtlandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ç)Temyiz:

Karar süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

D) Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01. 07. 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesinde 

“ Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir. ”          şeklinde kurala yer verilmiştir.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde öngörülmüştür. 

Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, 
ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, 
ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, 
ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. 
Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. 

Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 
4857 sayılı İş Kanununun 19 uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. 

Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. 

Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. 
Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. 
Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu`nun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur.

Sözü edilen yasal düzenleme., sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir, işverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.

Değinilen maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri tazminat ve alacaklar dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün haklar yönünden uygulanır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01. 07. 2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01. 07. 2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.

İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:

a)-Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir (Yargıtay 9. HD. 15. 10. 2010 gün, 2008/41165 E, 2010/29240 K. ). 


b)-İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9. HD. 5. 11. 2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K).
c)-İbranamenin geçerli olup olmadığı 01. 07. 2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.

Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.

İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir (Yargıtay 9. HD. 26. 10. 2010 gün, 2009/27121 E, 2010/30468 K). Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.

d)-İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 9. HD. 4. 11. 2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K).

e)-Miktar    içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 9. HD 21. 10. 2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K. ). Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz (Yargıtay 9. HD. 24. 6. 2010 gün 2008/33748 E, 2010/20389 K. ).

f)-Miktar    içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9. HD. 27. 06. 2008 gün 2007/23861 E, 2008/17735 K. ). Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21. 10. 2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K).

g)-Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir (Yargıtay 9. HD. 4. 11. 2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K).


h)-İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir (Yargıtay 9. HD. 24. 6. 2010 gün, 2008/33597 E, 2010/20380 K). Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27. 1. 2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K.; Yargıtay 9. HD. 13. 7. 2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K. ).

Somut olayda, karar gerekçesinde ibranamenin geçerli olup, olmadığının tartışılmaması hatalıdır.

3-11/05/2010 tarihli ek bilirkişi raporunda ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağının hesaplanmasında hata yapılarak, 202, 02 TL yerine 369, 59 TL brüt alacak hesaplanması hatalıdır.

4-Gerekçeli kararda, ücret alacağı açısından, dosyadaki avans belgelerinin tartışılmaması hatalıdır.

5-Gerekçeli kararda, yıllık izin ücreti alacağı açısından Şubat/2007 ayına ait bordrosundaki izin kullanma kaydının değerlendirilmemesi de hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Açıklanan nedenler ile temyiz edilen kararın ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
Y 9HD 29.01.2013 E. 2010/42101 - K.2013/3327

Translate